Basmen Dergisi (Mayıs – Haziran 2016)
|MATBAACILIK SEKTÖRÜNEDE BİR ARABULUCU (OMBUDSMAN) GEREKLİ!
Öncelikle bu yazıyı kaleme aldığım tarihlerde Konya Ticaret Odası tarafından kurulan Karatay Üniversitesi’nde “Ahilik” konusunun ilk defa bir yükseköğretim kurumunun tüm bölümlerinde seçmeli de olsa ders olarak okutulması gündeme geldi. Hazırlanacak ders kitabında kendi branşında çok değerli çalışmalar yapan bir akademik zümre ile demin kitabının hazırlanması için düzenlenen çalıştaya katılarak bu konudaki birikimlerimi sunmak üzere ben de yayına hazırlanmakta olan “Ahilik ve Meslek Ahlâkı” ders kitabına katkı sağlamaya gayret ettim.
Elbette bu çalışma esnasında, sektörümüzdeki mesleki eğitimi çok önemseyen, “AHİLİK” kültürümüzün bilinirliğinin artması ve gündemde kalması için çok fazla mesai harcayarak, yoğun hizmetleri ile geride çok önemli kaynak eserler bırakmış olan Ahilik Vakfı kurucularından rahmetli babam Galip Demir’in değerli çalışmalarından istifade ettim. Ders kitabının “Arabuluculuk” yani ombudsmanlık veya diğer bir deyişle halk vekilliği ilgili bölümünde, “Kavram Açısından Arabuluculuk, Tarihimizde İlk Arabulucu -Ahi Evren-, Arabuluculuk (Ombudsmanlık) Kurumunun Ortaya Çıkması, Arabuluculuğun (Ombudsmanlığın) Dayandığı Düşünülen Diğer Kurumlar” başlıkları altında, detaylı bir kaynak taraması yaparak “Arabuluculuk” (Ombudsmanlık) kurumunu anlattım ve günümüzdeki önemine vurgu yaparak çalışmamı neticelendirdim. Ders kitabına katkı sağladığım metnin tamamı biraz uzun olduğu için buradaki köşe yazımda yayınlayamıyorum. Ancak ders kitabı hazır olup yayınlandığında herkesin ulaşabileceği elektronik bir erişim ağına yükleyip, adresini de yine burada sizlerle paylaşmayı arzuluyorum. Yukarıda da ifade ettiğim gibi sizlere ombudsmanlığı burada uzun uzun anlatmayacağım. Ancak bazı temel bilgileri vermekte fayda görüyorum…
Türkçe’de “ARABULUCULUK” olarak ifade edilen “Ombudsman” sözcüğü, İsveç dilinde “aracı” anlamına gelen “ombods” ve “kişi” anlamına gelen “man” kelimelerinden oluşmaktadır.
İsveç Kralı XII. Karl (XII.Charles veya Demirbaş Şarl olarak da bilinir) 1709 yılında Rusya ile Poltova’da yaptığı savaşta yenildikten sonra Türkiye’ye gelmiş, yaklaşık altı yıl Türkiye’de yaşamıştır. Türkiye’de kaldığı sürede, iki yılını Bender şehrinde, üç buçuk yılını da Edirne’de geçirmiştir. Edirne’de kaldığı sırada bölgenin Dimetoka, Serez, Debre, Üsküp, Filibe gibi Ahilik Teşkilatının yaygın olduğu şehirlerini dolaşmış, yakınlarına yazdığı mektuplarda, kendisine misafir gibi değil sanki ülkesindeymiş gibi davranıldığını anlatmıştır. Tarihi kayıtlardan da anlaşıldığı gibi kral Osmanlı Devleti’nin idari yapısını, halkla devlet arasındaki ilişkilerini bizzat halkın içine girerek onlarla sohbet ederek öğrenmiştir. Kralın bazı konularda hem kendisi hem de beraberindeki danışmanlarına araştırmalar yaptırmıştır. Osmanlı topraklarında planladığı süreden çok daha fazla kalmak zorunda olan kral, ülkesinden uzaktayken ülkesinde meydana gelecek, iç karışıklıklara ve kötü yönetimden doğan şikayetleri azaltmak için gönderdiği bir emirname ile 1713 yılında tarihteki ilk ombudsmanı resmen tayin etmiştir.
Kralın bu tayini gerçekleştirirken o dönemde Osmanlı’da yapılan, halkın görevini kötüye kullanan idari amirleri şikayet ettiği “TAŞRA TOPLANTILARI”ndan da etkilenmiş olması kuvvetle muhtemeldir. Her ne kadar İsveç kralının ülkesini uzaktan yönetme girişimiyle tayin ettiği ilk ombudsman olarak bilinse de, Türklerin 13. Yüzyılda Anadolu toraklarında kurmuş oldukları ahilik kurumunda devletin yargı yükünü azaltan ve sivil yönetimin yargı etkinliğini arttıran “arabuluculuk” uygulamasının tarihte ilk defa İsveç kralınının ilk ombudsman atamasından yaklaşık 500 yıl kadar önce dönemin meslek birlik başkanları ve halk içinde en muteber kişiler olan “AHİ BABA”lar tarafından Anadolu topraklarında uygulandığını bugün tarihi kaynaklardan da teyit edebilmekteyiz.
Tüm bu tarihi araştırmaları yaparken fiili olarak sektörün ve ticaretin de içinde olan bir meslektaşınız olarak, günümüzde de tüm sektörlerde olduğu gibi basım meslek kolu ve bağlı kollarında da artık kronikleşen “meslektaşlar arası güvensizlik, haksız rekabet, ortak çalışma alanlarında karşılaşılan haksızlıklar ve usülsüzlükler, görevin kötüye kullanılması, işveren-işçi veya işveren tüccar anlaşmazlıkları, mobbing, kayırmacılık” gibi sorunların çıkmaza soktuğu gündelik iş yaşantımızda da bu tip sıkıntıların aşılmasında ne çok ağır işleyen hukuki süreçler ne de uzlaşmayı sağlayacak mercilerin bürokratik engelleri maalesef çok yeterli olamamaktadırlar. Şahsi kanaatimce artık çokça karşılaşılan bu tip sıkıntıların sistemsel olarak radikal reformlara gidilmediği sürece de yakın bir gelecekte azalmayacağı hatta artarak devam edecegidir. İşte tam da bu noktada basım sanayini ve yan kollarını kapsayan iş kollarındaki tüm sivil toplum kuruluşlarının taşın altına elini birlikte koyması gerekliliğini kabul etmeleri ve ortak hareket ederek tüm sektörlerde bugün ihtiyaç duyulan “ARABULUCULUK” veya diğer adıyla ombudsmanlık sisteminin matbaacılık sektöründe uygulanması yönünde adımlar atılması için girişimde bulunmalıdırlar. Bunun için zemininde uluslararası düzeyde kabul gören ombudsmanlık uygulamalarının ve kurallarının yer aldığı mesleki uyum kriterleri, arabulucuda olması gereken özellikler (tarafsız, kolay ulaşılabilir, ticari mazisi temiz) arabulucunun kimler tarafından seçileceği (sektörümüzün sivil toplum kuruluşu başkanları veya yönetim kurulu üyeleri vs.) belirlenmelidir.
Sonuç olarak teknolojik anlamda son on yıldır çağ atlayan ve yurtdışı pazarlarda artık söz sahibi olan sektörümüzün yürürlüğe koyabileceği bir ombudsmanlık-arabuluculuk sistemiyle gücüne güç katabileceğini; hakkaniyet ortamında, hak edenin ve çalışanın kazanç sağlayacağı, kazancın daha adaletli paylaşılacağı, huzurlu işleyen, dayanışmaya dayalı bir sistemde, ekonomik fetihlerin önünün daha rahat açılabileceğini, yerli yatırımcının yerli yatırımcıyla ihracatta rekabetinin de böyle bir kurumla önüne geçebileceğini söyleyebiliriz.
Yerli yatırımcının yabancı yatırımcı ile rekabet gücünü arttıracak bizi bölmeyecek, “meslektaşlar arası GÜVENSİZLIK” problemini ortadan kaldırarak birleştirecek bir kuruma tüm dönemlerden daha çok ihtiyaç duyulduğu düşüncesindeyim. (Unutmayalım ki kuyu kazanın gün gelir kuyusu kazılır canlar…)
SÜLEYMAN DEMİR (AHİLİK VAKFI BAŞKAN YARDIMCISI)